Bir trenin dumanına ektim sevdamı

Tahta bavula koydum kalanı
Dünü, bugünü, yarını
Ne varsa mazide olanı.

Parlayan raylara bıraktım paslı sevdamı
Bir kompartıman almaz yarım kalanı
Yaralı yüreğim bilemem görür mü yarını?
Ne varsa kaderde olanı.

Son kez bakıştık istasyonda
Ve güneş çekildi bulutların ardına
Bulutlar başladı hıçkıra hıçkıra ağlamaya
Son kez selamlaştık yerde kalanlarla.

Ve gidiyorum hiç bilemediğim diyarlara
Vedalara, elvedalara
Belki dağlara, belki uzun uzun yollara
Bilmediğim bir şehirde darağacına.

Epey oldu yola çıkalı, tren bazen ormanlar içinde

uzun karanlık tünellere giriyor.
Ve kendime pay biçiyorum, onunla konuşmaya
çalışıyorum. Sende mi çok sevdin, çıkmazlara
giriyorsun diyorum. O, benimle konuşmuyor.
Şimdi bir limandayız, gemi limandan ayrılıyor.
Limanın sessizliğini çığlık çığlığa bağıran gemi
bozuyor.
Sanki onlar da ağlıyor. Sen bu mektubu okurken
Ben hangi meçhulün esiri olurum bilinmez. Ama
karşımda bir ihtiyar ve titreyen dudaklarından
dökülenler şöyle söylüyor:

“Kahırsız bir günün geçmişi belli gülüşlerini
cennete sakla.
Kilit vur gönlüne, her şeyi yasakla,
Ömür gitti bak, hesabı mahşere sakla!”